Büyük Sürgün!!



  • Rusya'nın Çerkesya'yı işgalinin ardından, 21 Mayıs 1864 tarihinden sonra yoğunlaşmak üzere, Rus İmparatorluğu tarafından Çerkes halkına gerçekleştirilen toplu katliam, etnik temizlik, tehcir, ve sürgün. Olaylardan toplam Çerkes nüfusunun en az %75'i olacak şekilde 800.000-1.500.000 Çerkes etkilenmiştir. Rus askerlerinin, hamile kadınların karnını yararak içindeki bebeği çıkarmak gibi çeşitli pek çok yöntemleri kendini eğlendirmek için kullandığı kayıtlara geçmiştir. Grigory Zass gibi bazı Rus generalleri, Çerkeslerin katlinin ve bilimsel deneylerde kullanımının serbest olması gerektiğini savunuyordu.

     Kuzey Kafkasya bölgesinin yerli halkı olan Çerkesler, baştan sona etnik temizlikten geçirildi ve vatanlarından sürüldü. Soykırımın ana hedefi, Çerkeslerin (Adığelerin) yok edilmesi olsa da, olaylardan bazı Abhaz, Abazin, Çeçen, Oset ve diğer Müslüman Kafkas toplulukları da etkilenmiştir. Tam olarak kaç kişinin etkilendiği bilinmese de, araştırmacılar Çerkes nüfusunun en az %75'i, %90, , %94, veya %95-%97'sinin etkilendiğini öne sürmüştür. Bu oranlar göz önüne alınarak etkilenen kişi sayısı tahmini olarak 600.000 ile 1.500.000 arasında kabul edilir.

     Rus milliyetçileri, her yıl 21 Mayıs'ta Rus İmparatorluğu'nun Kafkasya işgalinin sona erdiği "kutsal bir fetih günü" olarak gördükleri günü kutlamaya devam etmektedirler. Bunu kınayan Çerkesler, bu kadar kanlı ve soykırım ile sonuçlanan bir savaşın kutlanmasının insanlık suçu olduğunu savunarak, alternatif olarak 21 Mayıs'ı Çerkes soykırımı'nın anıldığı bir yas günü olarak her yıl anmaktadırlar. Abhazya'da 21 Mayıs günü, soykırımı anmak amacıyla ulusal yas günü ilan edilmiştir. 21 Mayıs'ta tüm dünyadan Çerkesler sokaklara inerek Rus hükûmetini protesto eder.

     1929 baharında Adigey'e bilimsel çalışma üzerine giden Gürcü tarihçi Simon Canaşia'nın karşılaştığı 91 yaşında bir ihtiyar, olayları şöyle aktarmıştır:

     « Deniz kenarında atılmış insan kemikleri vardı. Kargalar erkek sakallarından ve kadın saçlarından yuvalarını kurarlardı. Deniz yedi yıl boyunca karpuz gibi insan kafataslarını atıyordu. Benim orada gördüklerimi düşmanımın bile görmesini istemem. »

    (Olaylara şahit olan 91 yaşında bir ihtiyar)

    Olaylara şait olan Rus araştırmacı Adolf Petroviç Berzhe, şunları kaydetmiştir:

     « Novorossiisk limanında gördüklerimi asla unutmayacağım, on yedi bin Çerkes kıyıda toplanmış. Onların bu durumunu görenler Hristiyan da olsa, Müslüman da olsa, dinsiz de olsa dayanamaz, çökerdi. Kışın soğuğunda, karda evsiz, yiyeceksiz ve doğru dürüst giyecek giysisi olmayan bu insanlar tifo, tifüs ve çiçek hastalığının pençesindeydiler. Sadece görmek bile insanın kalbini acıtıyordu, zayıf bir kadın cesedi çöplüğe iki bebeğiyle beraber atılmış, birisi hayat mücadelesi içinde, diğeri annesinin göğsünde besin arıyor. Böyle sahneler hiç de nadir değildi. Rus tarihinin yüz karası olan bu acılı sayfa Çerkes tarihi açısından büyük zararlara yol açtı. »

    (Adolf Petroviç Berzhe, Rus araştırmacı)

    Aynı şekilde olaylara şait olan Ivan Drozdov, şunları kaydetmiştir:

     

    « Yolda sarsıcı bir görüntüyle karşılaştık, kadın, çocuk ve yaşlıların cesetleri, parçalara ayrılmış, yarısı köpekler tarafından yenmiş, sürülenler açlık ve hastalıkla boğuşuyor, neredeyse bacaklarını hareket ettirecek güçleri yok, yere devriliyorlar ve canlı halleriyle köpeklere yem oluyorlar. Türk gemiciler en ufak hastalık belirtisi gösterenleri anında suya fırlatıyor. Dalgalar, bu şanssız cesetleri Anadolu kıyılarına sürüklüyor. Sürgüne gönderilenlerin sadece yarısı karayı canlı görebildi. »

    (Ivan Drozdov, Rus memur)

    Ünlü Rus edebiyatçı Lev Tolstoy şunları aktarmıştır:

     « Köylere gece karanlığında dalmak adet haline gelmişti. Gecenin kara örtüsü altında Rus askerlerinin ikişer üçer evlere dalmasını izleyen dehşet sahneleri öylesine korkunçtu ki, hiçbir rapor görevlisi olanları aktarmaya cesaret edemezdi. »

    (Lev Tolstoy, Rus edebiyatçı)

     Sürgünün tarihçesi ve siyasal nedenleri

    Sıcak denizlere inmek isteyen Rus İmparatorluğu sınırlarını Güney'e genişletmek istiyordu. 1714 yılında I. Petro Kafkasyayı işgal planı kurdu. Bu planı uygulamaya koyamasa da, işgalin gerçekleşmesi için politik ve ideolojik temeli attı. Kafkasya'daki bazı devletler teslim olarak Rusya'ya katılmayı kabul etse de, Çerkesler Rus ilhakını koşulsuz şartsız reddetti, böylece, Rusların savaş yoluyla ele geçirdiği halklar kategorisine girmiş oldu.

    Orta çağ'da Hristiyan olan Çerkesler, genellikle Gürcüler ile ittifak halindeydi ve hem Gürcüler hem Çerkesler Ruslarla arasını iyi tutmak istiyordu. 1561'de Korkunç İvan, Kabardey prensi Temruk İdar'un kızı Goshan ile evlendi ve ona Mariya adını verdi. Ancak Çerkesler Osmanlı ile dost olmak sebebiyle İslam'ı kabul ettikten sonra, Rusya Çerkeslere düşman gözüyle bakmaya başladı. Buna rağmen, Çerkes halkının arasında hala Pagan ve Hristiyanlar vardı. Çerkesya'da en Müslüman bölge, Muhammad Amin tarafından yönetilen ve şeriatı kabul eden Abzeh bölgesiydi.

    Çerkesya ile savaş  

    1763 yılında Rus İmparatorluğu Çerkesya işgalini başlattı ve Rus-Çerkes Savaşı başladı. Çerkesya'ya saldıran Ruslar, beklemedikleri kadar sıkı bir direnişle karşılaştılar. Rus-Çerkes savaşı sırasınca iki taraf da birbirine pek çok baskınlar düzenledi. Ruslar Çerkes köylerini yakıp yıkarken bölgedeki Kozaklar Çerkes köylerini yağmalamayı bir gelenek haline getirmişti. Buna karşı pek çok Çerkes kabilesi Ruslara karşı akınlar düzenliyordu.

    1772 yılında general De-Medem, 12 Çerkes prensini diplomatik barış teklifi yapılacağını söyleyerek davet etti, ancak prensler geldiğinde hepsini esir aldı. Çerkes ordusu 25.000 süvari ile De-Medem’in kışlasını kuşattı. De- Medem bunun ardından esirleri serbest bırakmak zorunda kaldı. Çeçenlerin de savaşa dahil olmasıyla Çerkesler ve Çeçenler kurulan kalelere sık sık saldırılar düzenliyorlardı.

    Edirne antlaşması ile Osmanlı ve Avrupa devletleri tarafından alınan ortak kararla Çerkesya Ruslara verilse de, Çerkesler bu antlaşmayı "Size ait olmayan toprakları başkasına veremezsiniz" mesajıyla reddetti. Çerkeslerin bu tavrına en büyük destek Alman ekonomist Karl Marx'dan geldi. Çerkeslerin Çerkeslerin teslim olmayacağını anlayan Rusya, Çerkes köy ve kasabalarını yakıp yıkmaya ve halkı katletmeye başladı.

     

    « Osmanlı kendisine ait olmayanı nasıl Rusya’ya verebilir ki? Ey dünya, ey insanlık! Özgürlüğün anlamını Kafkas dağlılarından öğrenin. Özgür yaşamak isteyenlerin neler başarabileceğini görün. Uluslar onlardan ders alsın! »

     

    (Karl Marx, Alman ekonomist)

    Sertleşen direniş  

    Bu katliam taktikleri Çerkesleri daha fazla sinirlendirdi. Bunun ardından birçok Çerkes prensi, hatta yüzyıllardır rekabet içinde olan prensler el ele vererek daha sıkı direnmeye başladı, bu sırada pek çok işgalci Rus ordusu yenilgiye uğradı, bazıları tamamen yok edildi. Avrupa'da, özellikle İngiltere'de, Ruslara karşı direnen Çerkeslere karşı büyük bir sempati oluşmaya başladı. Ruslar, gittikçe artan direnişe karşı, Çerkes köylerini yok ederek üzerine yollar ve kaleler ve Rus köyleri inşa etmeye başladı, köylerin Rus çıkarları için içindeki herkes ve her şey ile tamamen yok edilmesi standart bir taktik haline geldi.

    1837 yılında, bazı Çerkes liderleri, Ruslara beyaz barış önererek daha fazla kan dökülmemesi gerektiğini söyledi. Ruslar, bu teklife cevap olarak 36 Çerkes köyünü yakıp Kozak üsleri yaptı ve General Yermolov tarafından gönderilen "Bizim Çerkes topraklarına ihtiyacımız var, Çerkes halkına değil." mesajını yolladı. 1856 Paris antlaşmasında İngiliz temsilcisi Yarl Clarendon Çerkesya'nın bağımsız bir devlet olarak kalmasında ısrarcı olduysa da, Çerkes topraklarının Rusya'ya verilmesini isteyen Fransız, Rus ve Osmanlı temsilcileri bunu reddetti.

    Çerkesler, ülkelerini 1763-1864 yılları arasında 101 yıl boyunca savunarak, Kafkasya'da Ruslara karşı en uzun direnen halk oldu.

    Sürgün fikrinin ortaya atılması  

    Osmanlı'ya yönelik Çerkes göçleri, küçük gruplar halinde 19. yüzyılın ilk yarısında da yapılmıştı. 12 Haziran 1828'de Anapa'nın Rusların eline geçmesi üzerine, kentteki Adıgelerin bir bölümü de Osmanlı'ya göçe zorlanmıştı. Osmanlı'nın Karadeniz kıyılarına yerleşen, tarım ve ticaretle geçinen 370 Çerkes ailesi vardı. Ancak hiçbir zaman Çerkes milletinin tamamen sürülmesi söz konusu olmamıştı.

    1857'de, Dmitry Milyutin Çerkes halkının yok edilmesi gerektiğini savunduğu belgeyi yayınladı. Milyutin'e göre, mesele Çerkes topraklarını ele geçirmek değil değil, Çerkeslere son vermek olmalıydı. Çar II. Aleksandr öneriyi kabul etti ve Milyutin savaş bakanı olarak terfi edildi. Buna ek olarak Rostislav Fadeyev öneriyi destekleyerek, "Çerkesleri evcilleştirmek mümkün değil, yarısını tamamen yok edersek, diğer yarısı silahlarını bırakacaktır." fikrini ortaya koydu.

    1859 yılında, Ruslar Osmanlı hükûmeti ile detayları görüşmeye başladılar. Ruslar Çerkesleri yok etmek istiyordu, Osmanlılar ise Müslüman nüfusa ihtiyaç duyuyorlardı. Böylece 1860 yılında iki taraf Çerkeslerin sürgün edilmesinde karar kıldı, ancak Ruslar Osmanlı hükûmetine yanlış rakam vererek sadece 50.000 kişinin sürüleceğini söyledi. Soykırım fikri resmi olarak 10 Mayıs 1862 tarihinde çar tarafından onaylandı.

    Bu haberi duyan Çerkesler, 25 Haziran 1861 tarihinde Şaşe (Soçi) şehrinde Çerkesler "Büyük Özgürlük Meclisi" adında bir meclis kurdular. Meclis başkanı rolüne Karandıko Berzeg Hace getirildi. Bu meclis derhal sürgüne zorlanacaklarını söyleyerek Avrupa'dan yardım istedi. Ancak sonuç elde edilemeden Rus general Kolyobakin Soçi'yi işgal ederek meclisi yok etti ve hiçbir devlet buna karşı çıkmadı.

    Sürgünün uygulanması  

    1862 yılında sürgün ve soykırım hazırlıkları başladıktan sonra, bölgeye Rus göçleri başlatıldı.5051 1864 Mayıs ayında 20.000  atlısıdan oluşan son Çerkes ordusu ile 100.000 kişilik Rus ordusu arasında son bir savaş yaşandı. Çerkesler kısa süre içinde yenik düştü ve böylece 21 Mayıs 1864 resmi olarak savaşın bitişi oldu. Ardından, Rus İmparatorluğuna teslim olarak itaat etmeyen herkes tüm köyüyle beraber öldürüldü.

    Demografi, etkilenen gruplar ve katledilen sayısı  

    Çerkes kabilesi

    (Tahmini) Soykırımdan önce

    (Tahmini) Soykırımdan sonra

    (Tahmini) Hayatta kalan oranı

    (Tahmini) Öldürülen veya sürgün edilen oranı

    Toplam

    1.235.240

    86.655

    %7,015

    %92,985

    Kabartaylar

    350.000

    50.000

    %7,000

    %93,000

    Şapsığlar

    300.000

    1.983

    %0,661

    %99,339

    Abzehler

    260.000

    14.660

    %5,648

    %94,362

    Natuhaylar

    240.000

    175

    %0,073

    %99,927

    Çemguylar

    80.000

    3.140

    %3,925

    %96,075

    Bjeduğlar

    60.000

    15.263

    %25,438

    %74,561

    Memhığlar

    8.000

    1.204

    %15,050

    %84,950

    Ademıylar

    3.000

    230

    %7,667

    %92,333

    Ubıhlar

    74.000

    0

    %0,000

    %100,000

    Janeler ve Hatıkuaylar

    100.000

    0

    %0,000

    %100,000

    Sürgünün ana hedefi, Çerkeslerin (Adığelerin) yok edilmesi olsa da, olaylardan bazı AbhazAbazinÇeçenİnguş,5354 Oset55 ve diğer Müslüman Kafkas toplulukları da etkilenmiştir. Tam olarak kaç kişinin etkilendiği bilinmese de, araştırmacılar Çerkes nüfusunun en az %75'i, %90,1415, %94,16 veya %95-%97'sinin etkilendiğini öne sürmüştür. Bu oranlar göz önüne alınarak etkilenen kişi sayısı tahmini olarak 600.000 ile 1.500.000 arasında kabul edilir. Stephen Shenfield'e göre, toplam 1.5000.000 kişi etkilenmiştir.

    Karaçay ve Balkarlar savaşmadan teslim olduğu için çok fazla etkilenmese de, Abhazlar Çerkeslerle birlik olduğu için nüfusunun %60'ını kaybetmiştir.

    Rus kaynaklarına göre, 1863-64 yılları süresince 418.000 kişi Osmanlı'ya sürülmüştür. 1858-65 yılları arasında sürülenlerin toplam sayısı 493.000 olarak kaydedilmiştir. 45.023 Natuhay, 27.337 Abadzeh, 165.626 Şapsığ, 74.567 Ubıh, 11.873 Abhaz, 10.500 Bjeduğ, 30.000 Abazin, 4.000 Besleney, 15.000 K'emguyMahoşYegerukay, 30.650 Nogay, 17.000 Kabardey ve 23.193 Çeçen Anadolu'ya yerleşmiştir. 1864 öncesinde tamamı 25 bin ile 100 bin arasında tahmin edilen Ubıhların, sürülen sayısının 74.567 olarak verilmesi, Ubıh limanlarından Osmanlı'ya gönderilenlerin sayısının 100 bin dolayında olduğu kanısını güçlendirmektedir. Ancak belirtilen bütün bu sayılar, Ruslarca kayıt altına alınmış ve büyük bir olasılıkla düşük tutulmuş olduğu için güvenilir değildir.

    İngiliz savaş tarihçisi W.E.D. Allen'a göre, o zamanki Osmanlı topraklarına yerleştirilmiş olan Çerkeslerin sayısı 600 binden fazladır. Amerikalı Justin McCarthy, sürülen Çerkes ve diğer Kafkas topluluklarının sayısının 1.200.000 dolayında olabileceğini, bunun ancak 800 bin kadarının hayatta kalabildiğini belirtiyor. Sürgüne katılan nüfusun en az dörtte birinin yolculuk, kamp yaşamı ve yeni yerleşim yeri sırasında öldüğü kabul edilmektedir. Rusların doğrudan öldürdüğü Çerkes sayısı ise 600 binden fazla olarak tahmin edilmektedir.

    Sürgün sırasında koşullar  

    Walter Richmond, Çerkeslerin durumunu modern çağın ilk devletsiz halklarından birisi olarak tanımlar.

    Olaylara şait olan Rus araştırmacı Adolf Petroviç Berzhe, şunları kaydetmiştir:

     

    « Novorossiisk limanında gördüklerimi asla unutmayacağım, on yedi bin Çerkes kıyıda toplanmış. Onların bu durumunu görenler Hristiyan da olsa, Müslüman da olsa, dinsiz de olsa dayanamaz, çökerdi. Kışın soğuğunda, karda evsiz, yiyeceksiz ve doğru dürüst giyecek giysisi olmayan bu insanlar tifo, tifüs ve çiçek hastalığının pençesindeydiler. Sadece görmek bile insanın kalbini acıtıyordu, zayıf bir kadın cesedi çöplüğe iki bebeğiyle beraber atılmış, birisi hayat mücadelesi içinde, diğeri annesinin göğsünde besin arıyor. Böyle sahneler hiç de nadir değildi. Rus tarihinin yüz karası olan bu acılı sayfa Çerkes tarihi açısından büyük zararlara yol açtı. »

     

    (Adolf Petroviç Berzhe, Rus araştırmacı)

    Aynı şekilde olaylara şait olan Ivan Drozdov, şunları kaydetmiştir:

     

    « Yolda sarsıcı bir görüntüyle karşılaştık, kadın, çocuk ve yaşlıların cesetleri, parçalara ayrılmış, yarısı köpekler tarafından yenmiş, sürülenler açlık ve hastalıkla boğuşuyor, neredeyse bacaklarını hareket ettirecek güçleri yok, yere devriliyorlar ve canlı halleriyle köpeklere yem oluyorlar. Türk gemiciler en ufak hastalık belirtisi gösterenleri anında suya fırlatıyor. Dalgalar, bu şanssız cesetleri Anadolu kıyılarına sürüklüyor. Sürgüne gönderilenlerin sadece yarısı karayı canlı görebildi. »

     

    (Ivan Drozdov, Rus memur)

    25 Mayıs 1864'te, İstanbul'daki İngiliz büyükelçisi Henry Bulwer, İngiliz hükûmetinin kendi gemilerinden bazılarını bu amaçla getirmesi gerektiğini, çünkü Osmanlıların kendi başlarına yeteri kadar gemiye sahip olmadığını savundu; ve 29 Mayıs'ta bir Moldavya, bir Alman ve bir İngiliz gemisi ve sekiz Yunan gemisinin Çerkeslerin taşınmasına yardım ettiği bildirildi.

    Rusya, tüm bunlara rağmen, Çerkesleri sürmeye devam etti ve öbür tarafa varıp varmadıklarını çok umursamadığından, hiçbir tedbir almadı. Bu sebeple, hastalıklar, fırtınalar ve kapasiteyi aşan cimri gemiciler sebebiyle batan gemiler sonucu, sürülenlerin tahminen yarısı kadarı öldü. Bazı Çerkesler, yolculuğun parasını ödeyebilmek için, tüm mallarını, hatta bazen kendilerini ve aileleini köle olarak satmak zorunda kaldı. Bazı gemiler hedefe vardıklarında, içerideki tüm Çerkesler ölmüştü. Bu sebeple, gemiler "yüzen mezarlık" olarak anıldı.

    Osmanlı kıyılarına varmayı başaran nüfusun büyük kısmı hastalıklar sebebiyle öldü. Olaylara şahit olan bir İngiliz şunları kaydetti:

     

    « Erkek, kadın ve çocuk cesetleri tam anlamıyla deniz kıyısını kaplıyordu. Çoğu çıplaktı. Bir çoğu oracıkta öldü. »

       

    Tüm bu olayların ardından, Osmanlı liman görevlileri Rus hükûmetine sürgünü durdurmaları için onlarca istekte bulundu, Osmanlı hükûmetinin sadece 50.000 kişiyi beklediğini belirtti. Rus yetkilileri bu istekleri reddetti ve 1867'de Mikail Nikolayeviç eğer katliamlar çabucak son bulmazsa Avrupa'da bir koalisyon kurulabileceğini belirtti, bunun ardından süreç katlarca hızlandırıldı.

    Rus ordusunun işlediği katliamlar  

    Çar II. Aleksandr tarafından verilen emir Çerkesleri katletmek yerine sınır dışı etmek olsa da, Rus komutanlar Çerkes nüfusunun büyük bir bölümünü katletme fikrine açıktı ve General Fadeyev Rus komutanlığının "Çerkeslerin yarısını yok etme kararı aldığını" yazdı.

    Rusların Kabardey bölgesini işgali sırasında Çerkesleri düşük ırk olarak gördüğünü söyleyen baş komutan Grigori Zass, Çerkes köylerini yakıp yıkarak halkı katletmek, kasıtlı olarak salgın hastalık çıkarmak, barış için geldiğini söyleyerek içeri girince herkesi öldürmek gibi pek çok yöntemle Çerkeslere uyguladığı etnik temizlikle bölgedeki Çerkes nüfusunun yaklaşık %80'ini yok etti. Buna ek olarak Zass'ın Çerkes cesetlerini parçalayarak süs olarak sakladığı ve denek olarak kullanılması için yurtdışına gönderdiği kaydedilmiştir.

    Ivan Drozdov'un bildirdiğine göre, Nisan 1862'de bir grup Rus askeri, cephanesi bittiği için barışçıl yolla teslim olan yüzlerce Çerkesi katletti. Çoğunlukla Rus ordusu, Çerkeslerin ikamet ettiği bölgeleri ayrım gözetmeksizin yok etmeyi tercih etti. Eylül 1862'de General Yevdokimov, bir Çerkes köyüne yapılan saldırdıktan sonra köydeki yaşlı, kadın ve çocukların kurtularak ormana kaçtığı haberini aldıktan sonra, askerlerine o ormanı altı saat boyunca kuşatmalarını ve gördükleri tüm canlıları vurmalarını emretti, bu sürenin ardından ormanı ateşe verdi.

     

    « Kazığa geçirdiğim, parçaladığım ve kopardığım Çerkes kafalarını kaynatıyor ve temizliyorum, sonra da Berlin’de anatomiyle ilgili çeşitli işyerlerine ve öğretim görevlisi dostlarıma gönderiyorum. Hayvanların bilim adına kullanılmasında hiç sakınca yoktur. »

     

    (Grigori Zass, Rus komutan)

     

     

    « General Zass, karargâhının yakınında, özel olarak yapılmış küçük bir tepenin üzerine, mızraklara geçirilmiş, sakalları rüzgarda uçuşan Çerkes kafaları dizmişti. Bu iğrenç tabloyu seyretmek üzüntü vericiydi. Bir gün Zass, davetlisi bir hanımın ricası üzerine düşman kafalarını kaldırmayı kabul etti. Biz de o sırada misafiriydik. Generalin çalışma odasına girdiğimizde dayanılmaz, iğrenç bir kokuyla sarsıldım. Zass büyük keyifle gülerek, yatağın altında Çerkes kafalarının konduğu sandıkların bulunduğunu söyleyerek şaşkınlığımızı giderdi ve camlaşmış gözleriyle korkunç şekilde bize bakan birkaç kafanın bulunduğu kocaman bir sandığı çekip çıkardı. »

     

    (Dekabrist Lorer)

    1863 sonbaharından itibaren başlatılan operasyonla, Çerkes köyleri ve erzakları yakılacak, ve bu süreç General Yevdokimov bölgedeki tüm yerlilerin öldüğüne ikna olana kadar tekrarlanacaktı.

     

    Çerkeslerin yerleştirilmesi

    Yerel halklardan destek

    Sürgünün ardından hayatta kalan Çerkeslere, yerel halklardan destek geldi. Bulgaristan'da, yıllardır kriz içinde olan Müslüman ve Hristiyan halk ilk defa el ele vererek ellerindeki mahsülleri Çerkes göçmenlere verdi. Kıbrıs'ta Müslüman nüfus yetim Çerkesleri evinde ağırladı. Eğitim için, toplanan bağışlarla Çerkesler adına camiler ve okullar inşa edildi ve hocalar atandı, Osmanlı Sultanı bile 50.000 pound bağışta bulundu, ancak İngiliz raporlara göre bu para Çerkeslere ulaşmadı ve memurlar tarafından cebe atıldı. Ancak bir süre sonra, Çerkesler ile yerel halklar arasında çatışmalar çıktı.

    Çerkeslerin yerleştirildiği yerler

    Balkanlar

    Sadece 1861-1862 yıllarında Danube'de 41.000 Çerkes vardı. Sürgünün sonunda, Balkanlarda yaklaşık 250.000 Çerkes vardı.]

    Bulgaristan'a çok sayıda Çerkes yerleştirildi. Istoria Bulgarii'ye göre, "yaklaşık 6.000 aile Burgaz üzerinden transfer edildi ve Trakya'ya; 13.000 aile, Sofya ve Niş'e 12.000 aile yerleştirildi. Geri kalan 10.000 aile Svishtovsk, Nikipolsk, Oriskhovsk ve diğer kenar bölgelere dağıtıldı." Kosova bölgesinde 23 Çerkes yerleşim yeri daha vardı.

    Sonuçlar

    Geri dönme dilekçeleri

    Bazı Çerkes toplulukları, Kafkasya'ya yeniden yerleşmek için İstanbul'daki Rus büyükelçiliğine dilekçe verdi. Kısa süre sonra, Osmanlı İmparatorluğu'nun her yerinde Rus konsoloslukları bu tür dilekçelerle boğuldu. Bu dilekçelerin hepsi reddedildi.

    Hala dünyanın neresinde olursa olsun çoğu Çerkes, Karadeniz'i geçerken kaybettikleri akrabalarının anısına, Karadeniz'den gelen balık yemez.

    Soykırım olarak sınıflandırılması

    arihçi akademisyenler ve Çerkes aktivistler, olayların etnik temizlik ve soykırım kavramının bir tezahürü olarak kabul edilebileceğini öne sürdüler ve Rus askerleri tarafından halkın sistematik olarak katledilmesine dikkat çekildi.

    Eski Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin Mayıs 1994 tarihli açıklamasıyla, çarlık güçlerine karşı direnişin meşru olduğunu söyledi ve Rusların katliam yaptığını kabul etti ancak soykırım kelimesini kullanmadı.

    5 Temmuz 2005 tarihinde, Rusya Federasyonu'ndaki çeşitli Çerkes halklarının temsilcilerini bir araya getiren bir örgüt olan Çerkes Kongresi, Rusya'yı Çerkeslere karşı uyguladığı çarlık politikaları için önce kabul edip sonra özür dilemeye çağırdı. Temyiz başvuruları, "resmi çarlık belgelerine göre 400.000'den fazla Çerkesin öldürüldüğüne, 497.000'inin Türkiye'ye kaçmak zorunda kaldığına ve sadece 80.000'inin kendi ülkelerinde hayatta kaldığına" işaret ediyordu. Rus hükûmeti dilekçeyi diaspora Çerkeslerinin geri döneceği kaygısıyla reddetti.

    21 Mayıs 2011'de Gürcistan Parlamentosu, Rusya İmparatorluğu tarafından Çerkeslere yönelik uygulaban "kasıtlı kıtlık ve salgın hastalıklar" eşliğinde "önceden planlanmış" toplu katliamların "soykırım" olarak tanınması gerektiği kararını aldı. Rusya ile ilişkileri zayıf olan Gürcistan, 2008 Rus-Gürcü Savaşı'ndan bu yana Kuzey Kafkasya etnik gruplarına sosyal yardım çabalarında bulundu. 2010 ve 2011'de Tiflis'te akademisyenler, insan hakları aktivistleri ve Çerkes diaspora grupları ile yapılan istişare ve parlamento görüşmelerinin ardından Gürcistan, olaylara atıfta bulunmak için "soykırım" kelimesini kullanan ilk ülke oldu. 20 Mayıs 2011 tarihinde, Gürcistan Cumhuriyeti Parlamentosu, kararında, Rus-Kafkas savaşı sırasında Çerkes halkının toplu imhasının 1907 Lahey Sözleşmesi ve 1948 BM Sözleşmesi'nde tanımlandığı şekilde soykırım oluşturduğunu açıkladı.

    Ertesi yıl 21 Mayıs gününde, Çerkeslerin çektiği acıyı anmak için Gürcistan'ın Anaklia kentinde bir anıt dikildi.

    Rusya Çerkesleri Federal Ulusal Kültür Özerkliği Başkanı Alexander Ohtov, Kommersant röportajında ​​soykırım teriminin haklı olduğunu söylüyor:

    "Evet, Çerkeslere karşı soykırım kavramının haklı olduğuna inanıyorum. Neden soykırımdan bahsettiğimizi anlamak için tarihe bakmalısınız. Rus-Kafkas savaşı sırasında, Rus generaller sadece ürgün etmediler. Aynı zamanda onları fiziksel olarak yok ettiler. Sadece çatışmada öldürmekle kalmadılar, aynı zamanda sivillerle yüzlerce köyü yaktılar. Ne çocukları ne kadınları ne de yaşlıları yaşattılar. Olgun ekin tarlalarının tamamı yakıldı, bahçeler kesildi, böylece Çerkesler geri dönemeyeceklerdi. Sivil nüfusun büyük ölçekte yok edilmesi bir soykırım değil mi? "

    Akademisyen Anssi Kullberg, Kırım Tatarlarına ve Çerkeslere yönelik politikaların Rus devletinin "modern etnik temizlik ve soykırım stratejisi" icat etmesiyle sonuçlandığını belirtir.

    Ellman, bir kitap incelemesinde, soykırım teriminin kullanımının BM tanımına göre "bir etnik grubu tamamen veya kısmen" yok etmeyi amaçlayan eylemlere atıfta bulunarak haklı olduğunu kabul eder.

    Walter Richmond da 1864 olaylarının "modern toplum mühendisliğinin ilk örneklerinden biri" olduğunu düşünerek "soykırım" teriminin uygun olduğunu savunur.

    İtalyan tarihçi Fabio Grassi'ye göre, sürgün kelimesi az kalmakla birlikte, katliam kelimesi olayları açıklamak için kullanılabilir.

    Fransız tarihçi Robert Mantran, Osmanlı Tarihi adlı kitabınının 3. cildinde olayları tanımlamak için Çerkes Sürgünü ve Soykırımı adlandırılmasını kullanmıştır.

    Türk tarihçi Server Tanilli Yüzyılların Gerçeği ve Mirası adlı eserinde aynı olaylar için Büyük Çerkes Sürgünü ve Katliamı adlandırmasını kullanmıştır.

    Türk tarihçi İlber Ortaylı tarafından olaylar "ölüme sürgün" olarak tanımlanmıştır.

     

    Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87erkes_S%C3%BCrg%C3%BCn%C3%BC

     


20.05.2021
Ali Baykala
Okunma:  (  937  )